DEVRİM  
 
  Sibel Yalçın 08.06.2025 05:22 (UTC)
   
 


Sibel Yalçın 18'inde bir devrimciydi. Bir eylemin ardından yanındaki yoldaşlarıyla birlikte kuşatıldıklarında, ilk düşüncesi, yanındaki yoldaşlarının güvenliği oldu. Ölüm mangalarını üzerine çekerek yoldaşlarının kurtulmasını sağladı. Ancak ardından Okmeydanı'nda girdiği bir evde kendisi kuşatıldı. Ev sahiplerini dışarı çıkararak direnişini orada sürdürerek, orada kahramanlaşarak şehit düştü. Teslim olun çağrılarını "siz bizim teslim olduğumuzu nerede gördünüz" sözleriyle cevapladı.
18 yaşındaki bir genç kızın direnişi ve iradesi karşısında yenilmişti ölüm mangaları. Bunun "intikamını", Sibel Yalçın'ın cenazesini engelleyerek almaya kalkıştılar. İşte o zaman yeni bir direniş başladı.
Cenazenin verilmemesi üzerine 11 Haziran'da her yaştan, her meslekten yüzlerce Komutan Sibel'i sahiplenmek için cenaze evinin bulunduğu Yenibosna'daki Yeşilkent Sitesi'ne aktı.
Sibel'in ailesinin evinin balkonuna "Cenazemizi Vermiyorlar" pankartı asılırken sokak boyunca kortej halinde oturan insanların ellerinde Sibel'in resimleri dalgalanıyordu.
Akşam yaklaşık 1500 kişi, Adli Tıp'a doğru 40 otobüs ve minibüsten oluşan konvoyla yola çıktı. Yollara kurulan polis barikatlarına, bütün engellemelere rağmen konvoyun Adli Tıp'a gitmesi engellenemedi. Adli Tıp'tan "cenazenizi yarın alacaksınız" denmesi üzerine konvoy tekrar Yenibosna'ya döndü. Hava kararmaya başlarken sokağın her iki tarafı militanlar tarafından tutuldu. Herhangi bir saldırıya karşı taşlar toplanarak, sokak kenarlarına yığıldı.
Ertesi gün cenaze yine verilmeyince cenaze evinin penceresine "Cenazemizi Vermiyorlar" pankartı yeniden asıldı, "Cenazemizi Alacağız" sloganları yükseldi göğe. Böylece 6 gün gece ve gündüz sürecek direniş başlamış oldu. 12 Haziran'da mahallede yürüyüş yapıldı, balkondan yeni bir pankart sarkıtılmıştı o arada: "16'sında Direnişçi 18'inde Kahraman Sibel Yalçın"...
13 Haziran'da polisin panzerler ve çevik otolarıyla direniş bölgesine yöneldiğinin öğrenilmesi üzerine barikatlar güçlendirildi. Ancak polis saldırmaya cesaret edemedi ve vali yardımcısı görüşme talebinde bulundu. Görüşmede cenazenin Alibeyköy Mezarlığı'na gömülmesi kabul edilerek, direniş zaferle sonuçlandırıldı.
16 Haziran'da cenazesi alınan Sibel Yalçın, yoğun polis kordonu altında Alibeyköy Cemevi'ne getirildi. Halkın öfkesinden korkan polis cemevine ve kitleye yaklaşamazken çareyi Alibeyköy'ü kuşatmada buldu. Yenibosna'dan gelen iki otobüs durdurularak içindekiler gözaltına alındılar. Bunu duyan kitle yürüyüşü erteleyip, olacaklardan kendilerinin sorumlu olmayacaklarını bildirerek gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istediler. Polis gözaltına alınanları serbest bırakmak zorunda kaldı. Binler sahipleniyordu işte Sibel'i.
Sibel Yalçın, saygı duruşundan sonra, hep bir ağızdan devrim andı içilerek toprağa verildi. Ne Sibel'i yenebilmişlerdi, ne Sibel'in sahiplenilmesini engelleyememişlerdi. Sibel destanı artık halkının ağzından hiç düşmeyecekti.
"biz hiç teslim olmadık ki"

daha onsekizinde, ömrünün baharında. ölüm daha çok uzak yaşına. umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, onsekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına... erken büyüyor çocuklarımız. onaltı yaşında direnişçi, onsekizinde bir kahraman. öyle bilge, öyle insan. gözlerinde gökyüzünün yedi rengi...

uyanıyor bir haziran sabahında istanbul. uyanıyor gazi, uyanıyor armutlu. okmeydanı uyanıyor. gün dönüyor, varoşlardan akıyor hayat. taze bir bahar havası sokaklarda. uyanıyor istanbul, gencecik bir kızın, sibel’in zafer sloganlarıyla. bu haykırış, bu slogan, bu ses... tanıyor bu sesi insanlık. binlerce yıl öncesinden, anadolu köylerinden tanıyor. baba ishak’tan, demirci kawa’dan, köroğlu’ndan, bedrettin’den tanıyor. pir sultan’ın sesi bu, yuzyıllar öncesinden bugüne uzanan... bir ana nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için; öyle koruyor yoldaşlarını. onun mayasında vefa var, özveri var. tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. o, feda kuşağının evladı. kaç gez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. geri çekiliyor vuruşa vuruşa, gecekondular sıralanmış yolu boyunca.çiçekleniyor sokaklar, o vuruştukça. gözler aralamış perdeleri. “gir içeri” diyor gözler, “burası siper, burası vatan sana.”

sırtından sıvazlıyorlar sibel’i, gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. canımızdan çok sevdiklerimiz. kulağına eğiliyorlar ve “sor bunların hesabını” diyorlar. “bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların... sor bunların hesabını... makineye kaptırılan kol için sor, üzerine kurşun yağan bedenler için sor”. güç veriyorlar, damarlarına taze kan oluyorlar akacaklarını bile bile... “asıl siz teslim olun”

biz hiç teslim olmadık ki! pir sultan, teslim olmadı ki hızır paşa’ya!.. mahir, teslim olmadı ki!.. bedrettin bir kez bile el pençe divan durmadı ki!.. seyit rıza darağacında kendi çekti ya ipini!.. çiftehavuzlar’da, bağcılar’da nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, sabo’larımız, sinan’larımız, niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki! yazmaz tarih kitapları başeğdiğimizi zulmün önünde. ölüme; yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de başeğmeyiz yine de zulmün önünde...

ey evladını yitirmiş analar! ey şafak söktüğünde yolla dizilip, gecekondu sokaklarında çamura, toza bulananlar. alnından akan terle toprağı işleyenler. bir dilim ekmek için, gün doğumuyla gün batımını kör, karanlık mahzenlerde yitirenler. ey işçiler! gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini. anadolu’ya can katanlar, halklarımız...

öpün, koklayın hasretle. vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... sibel’i...
"selam yoldaş"

selam yoldaş selam sana selam silah elde düşenlere
düşen yoldaş der ki “yola devam”
ne güzel gülüyorsun
alnında parlayan güneş yolumuzu aydınlatıyor
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam

dinleyin kardeşlerim yoldaşım türkü söylüyor
“mutlaka kazanacağız zafer bizimdir” diyor
selam sana yoldaş selam ne güzel gülüyorsun
selam sana yoldaş selam devam kavgaya devam

"haykır acını ey halk"

“haykır acını ey halk! başeğme haykır!
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al ışıldat o mazlum yüreğini
bak korlaştı acıların, kozalandı
ey halk! parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektirik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt”

namluların gölgesinde, binlerce yürek sahip çıktı sibel’e. komutan, binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. halk, evladını bağrına bastı. şimdi sokakları yakıp kavuran, gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil. bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. delikanlılılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünün adı işlenmiş kıpkırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. şimdi cenk mevsimidir. dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zından karanlığına direnenler, buca’da, ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, anadolu’nun her köşesinde zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler binlerce sibel olup haykırıyorlar: “asıl siz teslim olun!”

"zafer yakında"

örse çekiç vuruyoruz
kızgın demir tavındadır
dalga dalga geliyoruz
barikatın ardı vatandır

bilek var vuruşmaya
soluk var harcanmaya
cephe var savaşmaya
zafer yakında
can var verilecek
kardeş var ayakta
halkımıza can feda
zafer yakında

karanlığı deliyoruz
zulmü yere çalıyoruz
devrim çin yürüyoruz
barikatın ardı vatandır

tut bayrağı çık sokağa
yüreğini koy barikata
sar şehirleri haykır öfkeni
düşman yenilecek zafer yakında...
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol